Kapalıçarşı'da bir hakkak (oymacı) olan Bedros Muradyan, 44 yıldır Zincirli Han'da çelik üzerine mesleğine olan sevgisiyle yazı yazıyor. Kuyumcu kalıplarından, madalyona, düğmeden, rozete birçok eşyayı el emeğiyle üreten Bedros Usta, “Çırağın bana herhangi bir faydası dokunamaz bu içten gelen bir şeydir, öğretmeyle de olmaz. Bir insana ne kadar da resim yapmayı öğretebilirsin ki bir tek fırçayı kalemi nasıl kullanacağını gösterirsin geri tamamıyla kendisine kalmıştır. Kişi bu tür sanatlarda kendi kendini yetiştirir” dedi.
Kapalıçarşı'da bulunan Zincirli Han'da 1941 yılında kurulan küçük dükkan, oymacı Bedros Muradyan tarafından işletiliyor. 2 katlı handa, ortasında küçük bir havuzu olan avlusu, koyu yeşile boyalı panjurlu eski odaları, tarihi taş zemini ve tuğladan kemerler bulunuyor. Handa yeşile boyalı panjurlu odaların birinde Bedros Muradyan, 44 yıldır sanatını icra ediyor. Dışarıya bakan küçük bir penceresi olan dükkanın içinde ustanın çalıştığı bir tezgah, kalemler, çekiçler ve kalıp makineleri yer alıyor. Bedros Usta'nın tezgahının önünü Atatürk, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel gibi devlet büyüklerinin metala işlenmiş portreleri, çeşitli tuğralar, amblem ve desen kalıpları süslüyor.
"İşimizde hata kabul edilemez bir çırakla çalışabilme imkanımız yok"
Kendi ifadesiyle ‘Son Hakkak Ustası' olan Bedros Muradyan, ‘neden' kendisinden sonra bir usta daha yetişmediğini şu sözlerle açıklıyor: “Maalesef çırak yetişme gibi bir durum yok çünkü işimizde hata kabul edilemez bir çırakla çalışabilme imkanımız yok. Çırağın bana herhangi bir faydası dokunamaz bu içten gelen bir şeydir, öğretmeyle de olmaz. Bir insana ne kadar da resim yapmayı öğretebilirsin ki bir tek fırçayı kalemi nasıl kullanacağını gösterirsin geri tamamıyla kendisine kalmıştır. Kişi kendi kendini yetiştirir bu tür sanatlarda” dedi.
Bir kızı olan Bedros Usta, aile geleneği olarak devam etmeme nedeni için de “Bir bayanın yapabileceği bir iş değil ağır bir iş çelik oyma fiziksel bir güç ister. Darbeleri çok kuvvetli vurmak lazım, kalıp yapıldıktan sonra bir de baskı makinesi var, presler bu güce bağlı yani bir bayanın yapabileceği iş değil” dedi.
“Ohannes Muradyan, o bir ekoldü”
400 yıldır İstanbul'da yaşayan Ermeni asıllı Muradyanların, sanata olan yatkınlığından ve genetik miras olduğundan bahseden Bedros Usta, “Bu meslekte 44'üncü yılım. Bir fiil işimin sahibi olarak, 18 yaşımdan itibaren yapıyorum. Fakat iş yeri babamdan bana geçmiştir, meslekte ondan gelmiştir. Bu dükkan 80 yıllık, 1941 senesinden bu yana. Babam bu mesleğe 1938 yılında bir Alman ustanın yanında başlamış. Babam orada 20 ay kadar eğitim görmüş. Sonra 2. Dünya Savaşı başlayınca ustasını Almanya'ya çağırmışlar. İş yerini kapatmış gitmiş, babamda yaşı tutmadığı için iş yeri açamıyormuş. Evde çalışmaya başlamış, 2 yıl kadar evde çalışmış. 18'ini doldurunca bu dükkanı açtı. O gün bugündür burada devam ediliyor. Babam Türkiye'de birçok şeyin ilkini yapan kişidir. Burada üretilmeyen birçok şeyin burada üretilmesini sağlamıştır yaptığı kalıplarla. Ohannes Muradyan, o bir ekoldü. Ben de heves ettim onun işine. Kardeşim de var ancak o bu işe heveslenmedi. O kuyumculuk işi ilgileniyor, imalat üzerine. O da kendi işinde çok başarılı. Diyorum size, genetik olduğu için sanat. O da birçok altın takıları kalıpla değil de doğrudan doğruya el işiyle yapan kişidir” şeklinde konuştu.
“İmalat kısmında kalıp ana unsurdur”
Mesleğinin hangi alanlarda faaliyet gösterdiğini anlatan Son Hakkak Bedros Usta, “Çelik oymacısıyım. Kalem ve çekiçle çeliği oymak, çeşitli motifler, desenler, portre çalışmaları bunlardan ibaret. Birçok sanayi sektöründe kullanılıyor. Her sektörle çalışıyorum sayılabilir çünkü imalat kısmında kalıp ana unsurdur. Düğmeden tutun, iğnesine, madalyasına kadar yapıyorum. Benden önce 50'li yıllarda darphaneyle çalışıyorduk burada darphanenin kalıpları yapılıyordu sonra kendileri ‘kalıphane' kurdular içerde imal edilmeye başladılar. Bilgisayar ortamıyla ayrıca hakkaklar getirildi yurt dışından yani kendileri yapmaya başladılar. Bütün askeri düğme, arma, apolet hepsi kalıptan çıkmadır. Bütün silahlı kuvvetlerin ve emniyetin düğme, apolet kalıplarını biz yapardık şimdi çoğu kumaşa çevrildi yine de metal olanların kalıplarını ben yapıyorum. Dekoratif eşyalar, tepsi mumluk yaptığımız kalıplardan üretilenler altından tutun, bakırına, alüminyumuna kadar her türlü metal baskıları yapılıyor” dedi.
“Bir el işiyle, makinenin çıkardığı iş aynı değil ruh yok onlarda”
Dünyanın farklı yerlerinde oyma ustası bulunduğuna değinen Muradyan “Fransa'da rast geldim araştırdım, gezdim Paris'te ve buldum. Bir dükkan buldum içeride kullandığı makineler falan bizim iş gibiydi konuştuk, ettik fakat gördüğüm kadarıyla çok zayıftı. Yaptığım işlerden yanımda vardı, gösterdim adam hayranlıkla baktı elle yapmış olduğuma inanamadı. Onlar da yapıyorlar. Avusturya'da var, Viyana'da aradım bulamadım ama orada olduğunu biliyorum. İtalya'dan beni ziyarete geldiler meslektaşımdı o da. Bu bilgisayarlı CNC makineler çıktıktan sonra buna talep azaldı. Fakat aynısı olmuyor tabii imkanı yok. Bir el işiyle bir makinenin çıkardığı iş aynı değil, ruh yok onlarda. Bu işi yapabilmek için bir anne çocuğunu nasıl seviyorsa her türlü şeyine katlanabilen kişidir anne. Aynı şekilde bizim de işimizi o şekilde sevmemiz lazım. Ben bir pazar günü evimde otururum onda bile otururken muhakkak düşünürüm. Kafamda işimdeyim veya evde yapabileceğim bir şey varsa eve götürüp orada devam ediyorum. Haftanın 7 günü devamlı geç saatlere kadar çalışırım. Sanat çok güzel bir şeydir altın bileziktir. Herkesin çeşitli sanat dallarında en azından bir becerisi vardır. Bütün mesele onu ortaya çıkarmaktır. Sanatı olsun, yapmasın. Bilsin ama yapmasın hobi olarak kullansın. Yarın öbür gün ne olacağını bilemeyiz. Bir bilezik dediğim gibi, altın bilezik” ifadelerini kullandı.